28 Haziran 2013 Cuma

Medya İstasyonu Blogger Turkey'e konuk oldu

Blogger Turkey adlı blogunda blog yazarları için oldukça faydalı paylaşımlarda bulunan Alaattin Selen, Medya İstasyonu'nun sıkı takipçilerinden biri.

Blogu için ilk röportajını benimle yapmak istedi. Ben de teklifini hiç düşünmeden kabul ettim. Çok keyifli bir söyleşiydi. Alaattin Bey'e buradan bir kez daha teşekkür etmek istiyorum. Blog yazarlığı hakkında uzun uzun konuştuk. Umarım beğenirsiniz.

Okumak isteyenler için: İlk Röportajım ve İlk Konuğum Medya İstasyonu

27 Haziran 2013 Perşembe

"Müşteri, kraldır"

Markalar için yeni müşteriler bulmanın eski müşterileri korumaktan daha maliyetli bir hal aldığı günümüzde, birçok marka pazarlama faaliyetlerini çeşitlendirerek etkili satışlar yapmanın yollarını arar oldu.

Markaların müşteri odaklı çalışmalarda devamlılığa önem vermesi,  pazarlama çalışmalarının her kanaldan maksimum verim sağlayacak şekilde yürütülmesi gerektiği inancını da beraberinde getirdi.

Günümüz tüketicileri artık eskisi gibi tatmin olmuyor. Bir ürün ya da bir hizmet satın alırken birçok kriteri göz önünde bulunduruyorlar.

Tüketiciler, ürün ve hizmet satın aldığı marka ile yaşadığı en ufak bir olumsuzlukta başka markalara yönelebiliyor. Bu durum da markaları daha temkinli davranmaya itiyor. Bu çağda müşteri kaybına tahammül edemeyen markalar işi baştan sıkı tutup pazarlama ile ilgili yapılabilecek her şeyi deniyor.

Giderek artan rekabet ortamında, çeşitlenen pazarda markaların, şirketlerin kar oranlarındaki düşüş ortak bir sorun olarak kendisini her geçen gün daha çok hissettiriyor.

Böyle bir ortamda müşteriler de haklı olarak şunu soruyor: "Kimden satın alayım?" Müşteri bulmak, müşterilerini elinden kaçırmamak isteyen markalar da "bizden satın alın" cevabını vermek için kıyasıya yarışıyor.

Bu yarış sırasında atılan adımlar, zaman zaman profesyonellikten uzak olabiliyor. Markaların müşteri kapmak için aceleci davranmaları aslında kısa vadede bir kazanç gibi görülse de uzun vadedeki olumsuz etkileri istenmeyen sonuçlar doğurabiliyor.

Daha fazla müşteri, daha fazla kazanç için çabalayan markalar bu süreçte attığı her adıma dikkat etmeli. Fark yaratmayan, müşterinin neden kendisini tercih etmesi gerektiği sorusuna net cevap veremeyen bir markanın pazarda pay kapması çok zor. Markalar her zaman müşterilerini düşünmeli.

Bir markanın büyük olmasını, popüler olmasını sağlayan müşteridir. İnternet dünyası için içerik nasıl kralsa, markalar için de "Müşteri kraldır"

Müşteriye elini uzatan markaya müşteri de elini uzatacak. Karşılıklı güven ortamı oluştuktan sonra taşlar yavaş yavaş yerine oturacak. Aceleye gerek yok.

Son olarak markalara müşteri sadakati sağlamaları konusunda pek üzerinde durmadıkları bazı  basit öneriler sunmak istiyorum.

*Müşterilerin size nasıl davranmasını istiyorsanız siz de müşterilerinize öyle davranın.

*Para her kapıyı açar ama her kapıyı kilitleyemez. Unutmayın.

*Müşteriler eğer elde ettikleri ürünün değerinin fiyattan fazla olduğunu hissederse size sadık kalır. Bunu sağlayın.

*Bazı müşteriler markaya, markanın ürünlerini satan satıcılara duyduğu sevgi ve saygı ile satın alma işlemini gerçekleştirir. Personelinizi bu yönde satışlar yapmak ve hizmetler sunmak için eğitin.

*Müşterilerin markanız hakkında kötü tecrübeler yaşamasını engelleyecek etkili adımlar atın.

*Müşteri kazanmaktan çok müşteriyi memnun etmeye ve elde tutmaya önem verin.

*Müşteri memnuniyetinin esktra masraflar yapmak, hediyeler vermek, çekilişler düzenlemek olmadığının farkında olun.

*Müşterinin ne istediğini anlayın ve onun çıkarlarına yönelik ürün veya hizmet sunun.

*Devamlı müşterinin önemini iyi kavrayın.









24 Haziran 2013 Pazartesi

Blog açmak kolay, ya sonrası?

Blog açmak isteyen ve nereden başlayacağını bilemeyen kişilerin sayısı oldukça fazla. Zaman zaman blog yazarlığı hakkında hiçbir deneyimi olmayan arkadaşlardan mail alıyorum. Bana genelde sordukları şu: "Blog açmak istiyorum, blogumda yazacağım konuyu nasıl seçebilirim, nasıl başlamalıyım?"

Blog açmak, blog için uygun isim bulduktan sonra birkaç dakika içinde kolay yapılan bir işlem. Asıl süreç blogu açtıktan sonra başlıyor. Çünkü çoğu amatör blog yazarı büyük heves ile açtığı blogunda "odaklanamama" sorunu yaşıyor. Bu da blogların çok kısa sürede ilgisizlikten ve hedefsizlikten "çöp blog" olmasına neden oluyor.

Hangi konu ya da konulara odaklanacağını bilmeyenlerin bloglarının başarılı olma şansı yok denecek kadar az. Bir blogu okutan en önemli unsur, blog yazarının ürettiği özgün içeriklerdir. Sağdan soldan copy-paste mantığı ile alınan ve bloglarda yayınlananlar bilgi kirliliğine hizmet etmekten başka bir şey değil.

Ben blogların da bir kimliğe sahip olduğunu düşünüyorum. Bloglar her telden blog yazılarının, görsellerin yer aldığı bir portal değil. Daha özel, daha ilgili ve daha bilgilendirici mecralar. Maalesef çoğu blogdaki içerikler blogun kimliği ile örtüşmüyor.

Bloglar, blog yazarlığı ana temasından hızla uzaklaşıyor. Hal böyle olunca da "Benim blogum neden başarısız?" sorusu sıkça soruluyor. Onca yazılana rağmen kopya içerik ile hazırlanan, emek harcanmayan blogların bir yere varamayacağını anlamayanlar, blog dünyasına kötülük yapmaya devam ediyor.

Blog açmak isteyen ve blogunun başarılı olmasını isteyenler işe koyulmadan önce blog yazarlığı hakkında yazılanları okuyacak ve kendi süzgeçinden geçirecek. Blog yazarlığında yapılması gerekenleri, yapılmaması gerekenleri, bloglarda sıkça yapılan hataları analiz etmeden blog açmayacak.

Başka blog yazarlarının yaptığı hatalardan ders almak, başarılı olmak için önemli bir yol. Blog yazmak, istikrarlı bir uğraş. Bunu iyice özümsemek lazım. Nitelikli ve düzenli içerik üretmeyenlerin blog dünyasında kendilerine kalıcı bir yer edinmeleri zor. Önemli olan taklit etmek değil, taklit edilecek konuma ulaşmaktır.

Blog açmak isteyenler, blog yazarlığına başlamak isteyenler her şeyden önce kararlı olmalı. Blog yazmak ile ilgili kafalarındaki soru işaretlerini mümkün olduğunca gidermeliler. Blog yazarlığına yeni başlayan kişiler, kendilerini karamsarlığa düşürecek düşünce kalıplarından uzak durmalı. Sadece karamsarlıktan değil acelecilikten de uzak durmalılar. Aceleci olmak, bir şeylerin hemen olmasını istemek blog yazarlığı ruhu ile örtüşmüyor.

Blog yazarlığına yeni başlayanlar

*Ziyaretçim yok
*Yazdığım konu ilgi çekmiyor
*Yazacak konu bulamıyorum
*Blogumdan para kazanamıyorum
*Yazılarıma hiç yorum gelmiyor
*Düzenli yazı yazamıyorum
*Özgün içerik üretemiyorum
*Blogumun temasıyla çok vakit kaybediyorum
*Blogum için SEO çalışması lazım
*Ücretli makale almam gerek

gibi düşüncelerden nedeniyle blogundan asla soğumamalı...

Bir atasözü: "Acele, bir ağaçtır; meyvesi pişmanlık."




21 Haziran 2013 Cuma

Skype'ı Biliyor Musunuz?

Daha önce duyurduğumuz gibi Türkiye'nin popüler anlık mesajlaşma servisi Messenger, kullanıcı sayısı hızla artan Skype ile birleşiyor.

Bu süreçte Messenger kullanıcılarına yardımcı olmak için dikkat edilmesi gereken noktalardan derlediğimiz küçük rehberler hazırladık. Bu rehberlerde yer almayan Skype hakkındaki diğer sorularınıza ise Türkçe destek alabileceğiniz Skype Community sayfasından cevap bulabilirsiniz.

Skype kişilerin tanıdıklarıyla bağ kurması, irtibatta kalmasını sağlar. Türkiye'nin en popüler anlık mesajlaşma servisi Messenger, Skype’la Skype adı altında birleşmeye başladı. Artık Skype, anlık mesajlaşma ve ücretsiz video görüşme gibi özellikleriyle hepimizin ilk tercihi olmaya aday.

İşte Skype'ı pek çok benzer servisten ayıran yanları:

Ücretsiz anlık mesaj gönderme , ücretsiz sesli veya görüntülü konuşma yapma gibi olanakları

- hem PC hem Mac bilgisayarlarda,
- ayrıca tabletler ve akıllı telefonlarda (Windows, Android ve iPhone)

Bu çoklu cihaz, çoklu platform ve çeşitli görüşme / mesajlaşma seçeneklerine ek olarak Skype bilgisayarlar arası kullanıldığında:

- aynı belge veya masaüstünde çalışma imkanı,
- Görüntülü veya sesli görüşme esnasında aynı kişilerle anlık mesajlaşma veya dosya paylaşma
- ikiden çok kişinin aynı anda görüntülü konuşabilmesi gibi birçok ek imkan da sunar.

Yukarda belirtilen temel ayrıştırıcı yönleriyle Skype sevdikleri ve tanıdıklarıyla ücretsiz bağlantıda kalmak isteyenler için en ideal çözümdür.

Bu süreçte Messenger kullanıcılarına yardımcı olmak için dikkat edilmesi gereken noktalardan derlediğimiz küçük rehberler hazırladık. Bu rehberlerde yer almayan Skype hakkındaki diğer sorularınıza ise Türkçe destek alabileceğiniz Skype Community sayfasından cevap bulabilirsiniz.

Messenger'dan Skype'a
Skype'ta Anlık Mesajlaşma
Skype'ta dosya nasıl yollanır?
Skype'ta görüntülü konuşma nasıl yapılır?
Grup görüntülü konuşma nasıl yapılır?
Skype nasıl yüklenir?
Skype'a yeni kişi nasıl eklenir?
Skype'ta mesajlaşma ayarları
Skype'ta grup chat nasıl yapılır?


Bir bumads advertorial içeriğidir.

18 Haziran 2013 Salı

İnternetten para kazanmayı düşünenlere öneriler

İnternetten para kazanmanın kolay yollarının neler olduğu hakkında arayış içinde olan kişilerin sayısı hızla artıyor.

İnsanlar artık "kolay yoldan nasıl para kazanırım, daha az emek harcayarak nasıl iyi bir gelire kavuşurum" diye düşünmekten, başka işler yapmaya vakit ayıramıyor. Durum böyle olunca en kestirmeden para kazanmak amacıyla atılan adımlar boşa gidiyor.

İnternetten para kazanma teknikleri ile ilgili yazılan yazıların çoğu hep aynı. Bunlara uzun uzadıya değinmek istemiyorum. İnsanlar internetten para kazanmada artık alternatif para kazanma yöntemlerine yönelmiş durumda. Bunun nedeni de internet ortamındaki her girişimin kendi ekonomik sistemini oluşturması.

Bu yazımda internetten para kazanma telaşı yaşayan kişilerin en çok başvurduğu ve başarısız olduğu noktalara birkaç başlık altında değinmek istedim.

Blog yazarlığı

Blog yazarak para kazanmanın çocuk oyuncağı gibi algılanmaması gerektiğini defalarca vurguladım. Benim yazmamla bir şeyler değişmeyecek tabi ancak en azından insanların bu konuda ciddi bir araştırma sürecine girmesi faydalı olacaktı.

Blog yazararak para kazanmak hayali ile yanıp tutuşanlar, herhangi bir yazma becerileri olmamasına rağmen büyük umutlar ile bloglar açtı. Sonra bu bloglardan hemen para kazanılamayacağını anladılar ve bir kenara bıraktılar. Her zaman değindiğim çöp blog kavramı da bu şekilde ortaya çıktı. Kaderine terkedilen blogların ortak noktası para kazanmanın kolay yolu olarak görülmesi. Bir diğer neden de "yazmaya vakit ayıramamak."

Google Adsense vb. reklam ortaklıkları

Tıklama başına ya da gösterim başına para kazanma sistemleri ile para kazanmak hep kolay yol olarak vurgulandı. Adsense sayesinde binlerce dolar kazananların hikayeleri, adsense zenginleri ile ilgili forum sitelerinde yer alan yazılar, adsense kazançları eğitim setleri, adsense yerleşim teknikleri vb. içerikler çoğu kişinin iştahını kabarttı. Adsense kazançları ile ilgili bazı kişilerin yazdığı ve para ile satılan e-kitaplar ile bu işin sanılandan çok kolay olduğu vurgulandı. Adsense hesabında günlük bakiyesinde 0,50 $ ile hayaller kuran, sevinenler oldu.

Tık başına kazancın düşük olmasından şikayet eden, Adsense hesapları banlanan, askıya alınan kişilerin yazdığı konular, webmaster forumlarını çöplüğe çevirdi. Tık başına en çok para kazandıracak kelimeler üzerine açılan siteler ile pusuda beklenildi. İnternetten Google reklamları ile para kazanmayı düşününler hep bir fikir, öneri arayışı içinde oldu. 5-6 ayda bir alacağı 100 dolar için tüm enerjisini bu tür reklam ortaklıklarına harcayanlar gerçek başarının, para kazanma hazzının tam olarak ne olduğunu çoğu zaman bilemedi. Hala da "Google Adsense kazançlarımı nasıl arttırabilirim" diye o forum bu forum dolaşıyorlar.

Webmaster forumlarındaki iş ilanları

Webmaster forumları, internetten para kazanmak isteyenlerin uğrak mekanı oldu. Her webmaster sitesinde iş ilanları ile ilgili kategoriler mevcut. Buralardaki ilanlarda para kazanma arzusu o kadar abartılmış ki 1 TL'ye bile razı olan kişiler var. Twitter takipçi kasma, Facebook sayfa beğenme, Facebook hayran satışı, Blogger, Wordpress site kurulumu, organik hit! gönderimi, makale yazarlığı, forumlara konu açma, web sitelerine yorum atma... say say bitmiyor. Ne alırsan 1 TL - 5TL - 10TL gibi esnaf mantığı ile internetten para kazanılamayacağını anlamamış olan kişilere diyebilecek söz yok.

"SEO uyumlu özgün makale yazarıyım" diye geçinenlerin 100 kelime 0,75 kuruş ya 1 TL'ye yazdığı makalelerin ansiklopedilerdeki bilgilerden bile daha sıkıcı olduğu ve kimseye faydasının olmadığı ne zaman anlaşılacak? Profesyonel bir içerik yazarı emek harcayarak, araştırarak yazdığı yazıyı bu kadar ucuza satar mı? Bana da teklifler geldi. Kabul etmedim.  Ben emeğimin karşılığını alamayacağımı bile bile neden uğraşayım ki?

Nasıl olsa piyasada uzman çok. Baksanıza herkes SEO uzmanı olmuş, makale yazarı olmuş, webmaster olmuş, blog yazarı olmuş, internet zengini olmuş...

İnternetten para kazanmanın yollarını arayanlara tavsiyem; daha gerçekçi projeler ve çalışmalar üzerine yoğunlaşmaları.

İnternetten para kazanma yolunu bilen biri sizinle neden bilgisini paylaşsın ki? Kimse size doğru bildiği yöntemleri söylemez. Bunu unutmayın. Bu yüzden "internetten nasıl para kazanırım" sorusunun cevabını forum sitelerinde vb. aramayın. İnternette para kazanmak ile ilgili yazılan her şeye inanmamanız gerektiğini aklınızdan çıkarmayın.

Forum ortamlarında paylaşılan kazanç dekontlarının cazibesine kapılıp bu işin çok kolay olduğunu düşünmeyin. Zaten o dekontların çoğu fi tarihinden kalma. İnternetten para kazanmanın yolları hakkındaki bilgileri yazanlar, paylaşanlar bile internetten para kazanmanın yollarını bilmiyor. Oradan buradan aldıkları, derledikleri yazıları kendilerine mal ediyorlar. Bir düşünün... Bu iş bu kadar kolay olsaydı her ortalama internet kullanıcısı köşeyi dönmüştü.

Emek harcamadan bir şeyler kazanmak, bir noktaya gelmek kolay mı? Bu soruyu kendinize hiç sordunuz mu?

Size yıllar önce okuduğum ve yazdığım bu yazıya iyi örnek olabileceğini düşündüğüm bir hikayeyi anlatmak istiyorum.

Kavak Ağacı ve Kabak

Bir kavak ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermişti. Bahar boyunca bitki kavak ağacına sarılarak boy göstermeye başladı. Yağmurların ve güneşin etkisi ile büyümesini hızla sürdüren kabak, kısa sürede kavak ağacı ile neredeyse aynı boya geldi.

Hızla büyümesinden gururlanırken bir gün dayanamayıp kavağa sordu: “sen kaç ayda bu duruma geldin ağaç?” “10 yılda” dedi kavak… Kabak çiçeklerini sallayarak güldü… “on yılda mı? Ben neredeyse 2 ayda senin boyuna geldim.” Kavak ise kabağın bu sözlerine güldü ve “Çok doğru, haklısın” diye yanıt verdi sadece.

Günler günleri kovaladı ve sonbaharın ilk rüzgarları başladığında kabak önce üşümeye başladı, sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar artıkça da aşağıya doğru inmeye. Bu kez biraz da kuşkuyla sordu kavağa: “neler oluyor bana ağaç?” Kavak sakin bir şekilde cevapladı kabağın sorusunu:  “Telaşlanmaya gerek yok, ölüyorsun”… Kabak  bundan hiçbir şey anlamadı  ve sordu “Neden?” diye...

Kavak yine sakin bir şekilde yanıtladı: "Benim 10 yılda geldiğim yere sen 2 ayda gelmeye çalıştığın için..."

Peki ya siz?

Kavak ağacı mı olmak istiyorsunuz yoksa kabak mı?


 








15 Haziran 2013 Cumartesi

Sosyal medya eğitimi yaygınlaştırılmalı

Sosyal medya eğitimi, sosyal medyanın her türlü provakasyona ve bilgi kirliliğine açık bir yapıda bulunması nedeniyle bir kez daha gündeme geldi. "Sosyal medya eğitimi mi olurmuş?" demeyin.

Sosyal medyanın olumsuz etkileri olduğu bilinen bir gerçek. Bunu inkar edemeyiz. Son günlerde yaşanan olaylardaki rolü de oldukça fazla. Bu da tehlikeli sonuçları doğurabiliyor. Çünkü kontrolsüz ve uçsuz bucaksız bir mecra.

Paylaşılan içeriklerin doğruluğu, güvenilirliği kimse tarafından sorgulanmıyor. Doğru, tarafsız ve halkı bilgilendirici haberler sunmakla yükümlü olan medya bile sosyal medyadaki içerikleri sorgulama gereği duymuyor. Hatta bir adım daha ileri gidiyor ve sosyal medyayı ana haber kaynağı olarak her gün yayınlarına taşıyor.

Ben sosyal medyanın hem öğrenciler hem de diğer kullanıcılar tarafından daha iyi anlaşılması için ders olarak verilmesinden yanayım. Sosyal medya eğitimi, Medya Okuryazarlığı dersi kapsamında Türkiye'deki tüm okullarda verilmeli. Öğrenciler dışındaki kullanıcılara da yerel yönetimlerin öncülüğünde sosyal medya seminerleri verilebilir.

Uzun zamandır okullarda zorunlu ders olması düşünülen Medya Okuryazarlığı ile ilkokul, ortaokul ve liselerde sağlıklı ve efektif bir sosyal medya bilincinin oluşması sağlanırsa, sosyal medyanın kışkırtıcı ve yanlış bilgilendirici etkileri aza indirilebilir.

Gençler, son yıllarda paylaşım ortamlarında bir tık ile ulaşabildikleri, herhangi bir doğrulama süzgecinden geçmemiş uydurma haberlerin sağanağı altında kaldı. Yüzlerce provokatif ve kışkırtıcı söylem, fotoğraf, yazı, video hatta slogan, sosyal medyanın gündemi olarak paylaşıma açıldı. Bunu kaçımız sorguladık? İlla ki kötü, olumsuz bir şeyler mi olmalı ya da yaşanmalı?

Teknoloji bağımlılığı ile mücadele etme zamanı artık geldi. Akıllı telefonlar ile geçirdiğimiz zaman ailemizle, arkadaşlarımızla, sevdiklerimizle geçirdiğimizden çok daha fazla. Eller ve gözler sürekli dokunmatik ekranlarda.

Bu gidişle "Nerede o eski günler?" sorusunu daha çok soracağız...

Nereden nereye geldiğimizi siz düşünün...



'Blog yazısı yazmakta zorlanıyorum' diyenlere tavsiyeler

Blog yazısı yazmak, çoğu blog yazarı için bazen zor olabiliyor. Blog yazarları "Bugün ne yazsam?, Hangi konuya değinsem?, Yazdığım yazı ilgi çekici olur mu?" gibi kaygılardan bir türlü kurtulamıyor. İyi blog yazısı yazmak, her zaman mümkün olmuyor. Yazma sürecini etkileyen birçok faktör olsa da bence blog yazarının ruh halinin yazmaya elverişli olması en önemli faktör.

Blog yazarı, yazı yazmak için kendini şartlarsa özensiz, kalitesiz yazılar ortaya çıkabiliyor. Bunu zaman zaman ben de yaşadım. Bugün yazı yazmam lazım dediğim anlarda hiç kaliteli yazılar yazamadım.

Hatta zaman geldi yazı bile yazamadım. Olmayınca olmuyor. Yazmak, zorunluluk olarak algılandığı sürece kaliteli yazıların ortaya çıkması mümkün değil. En çok ummadığım anda aklıma gelen konular hakkında yazdığım yazılardan keyif aldım. "Şunu mu yazayım, bunu mu?" diye dolanırken üretken olunamıyor. Bazen akışına da bırakmak gerek.

Bu yüzden blog yazarlığı yapan arkadaşlara blog yazısı yazarken kendilerini "yazmam lazım" diye şartlamamalarını tavsiye ediyorum. Özensiz, kalitesiz yazılar yazmaktansa hiç yazmamak daha iyi. Yazmak, çoğu zaman basit bir uğraş olarak görülse de yazmak için bazı şartların oluşması lazım. Öncelikle kendinizi yazmak için motive edin.

Yazmaya hazırlıkta en temel unsur, bilgi sahibi olmaktır. Bilgi sahibi olmanın yolu da bol bol okumaktan geçer. Okumayı sürekli bir aktivite haline getirin. Kitap okuyun, başka blog yazılarını okuyun, gazete okuyun, makale okuyun.

Okudukça ufkunuz daha da genişleyecek. Sonra "bu konuda ben de bir şeyler yazabilirim, değinilmeyen noktalara değinebilirim" dediğinizi duyacaksınız. Unutmayın! "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olamazsınız." Fikrinizin olmadığı bir konuda da hiç yazı yazamazsınız.

Yazı yazmak;

*Düşünmek gerektirir.

*Bilgi ve fikir gerektirir.

*Okumak gerektirir.

*Araştırmak gerektirir.

*Sabır gerektirir.

*Emek gerektirir.

*Odaklanmak gerektirir.

*Bazen uzaklaşmak gerektirir.

*Yalnızlık gerektirir.

*Kelimeleri seçmeyi gerektir.

*İmla kurallarına uygmayı gerektirir.

*İyi bir ruh hali gerektirir.

*Uygun bir ortam gerektirir.

*Gelecekte işe yarayacak bilgileri toplamayı gerektirir.

*Farkındalık gerektirir.

*Gözlem gerektirir.

*Empati gerektirir.

*Görüşme yapmayı gerektirir.

*Bazen kütüphane araştırması gerektirir.





13 Haziran 2013 Perşembe

İnternet haberciliğinin kronik sorunları

İnternet gazeteciliği hakkında bilgi edinmek isteyen fakat doyurucu bilgiye ulaşmakta zorlanan ciddi bir kesim olduğunu düşünüyorum. Bu kesim içinde iletişim fakültesi öğrencilerinin ya da yeni mezunların önemli bir yere sahip olduğunu söylemem yanlış olmaz.

Genç iletişimcilerin çoğu yeni arayışlar içinde. Çünkü medya sektöründe istihdam edilmeleri gün geçtikçe zorlaşıyor. Türkiye'de medya, her zaman inişli çıkışlı bir yapıya sahip oldu. Anlık gelişmelerden, siyasi krizlerden çok çabuk etkilenen bir noktada yer alan medya, iş garantisinin olmadığı en popüler sektör.

Medyadaki riskli durumu gözlemleyen ve farklı şeyler yapmanın yollarını arayan genç iletişimciler, içlerindeki girişimcilik ruhu ile sıfırdan bir şeyler üretmek için tüm gücünü harcamaya hazırlar. Bir dönem ben de o gençlerden biriydim. Üniversiteden mezun olduğumda "geleneksel medyaya alternatif olarak hangi alanlara geçebilirim, ne tür projeler üretebilirim?" sorusunun cevabını uzunca bir süre araştırdım. Gelecek vaat eden bir mecra olan internet dünyası, beni sürekli çekiyordu. Fakat tereddütlerim de vardı. Birçok fırsatın yanı sıra önemli sorunları da bünyesinde barındıran internette tutulabilir, kaliteli projelere imza atmak büyük emek gerektiren bir işti.

Tüm riskleri göze alarak bu mecrada yer almayı kafama koymuştum. Üniversite son sınıftayken aldığım "İnternet Gazeteciliği" dersi ile internet haberciliğine daha da ısınmaya başlamıştım. Kendimi her gün internet haberciliği ile ilgili araştırmalar yaparken buldum. İncelediğim haber sitelerinin haddi hesabı yoktu. Haber sitelerini domain isimleri, yazılımları, kategorileri, haber içerikleri, künyeleri, haberleri yayınlama hızı gibi kriterler doğrultusunda kendi süzgecimden geçirmeye başladım. Sonraki aşamalarda haber sitesi yazılımı yapan firmalar ve kişiler ile iletişime geçtim, fiyat aldım.

Amacım internet haberciliği alanında kendimi daha donanımlı hale getirerek sıfırdan, kendi yayın politakalarım doğrultusunda bir haber sitesi kurmaktı. İnternet haberciliği hakkında yol gösterici bilgilerin yetersiz olması benim için ciddi bir sıkıntıydı.

İşin püf noktalarını bilenler de daha fazla haber sitesi ile rekabet etmek istemediğinden dolayı paylaşımda bulunmuyorlardı. Uzun zamandır yaptığım araştırmalarımda internetteki online habercilik ile alakalı çoğu bilginin tekrar içeriklerden oluştuğu ve fayda sağlamaktan uzak bir yapıda olduğunu anladım.

 İdeallerinizden vazgeçmeyin!

Buna rağmen kendi ideallerimden vazgeçmedim ve internet haberciliğinde uzun zaman tek başıma mücadele ederek GazeteKüçükçekmece'yi kurdum. Şu aşamada tam istediği gibi olmasa da daha da iyi olacağına inancım tam. Ne olursa olsun siz de projelerinizden ve ideallerinizden asla vazgeçmeyin. "Yapamam, başarısız olurum" diye düşünmeyin. Doğan her yeni gün, yeni bir umuttur. Planlı bir şekilde çalışırsanız ve sabırlı olursanız iyi bir noktaya erişmeniz hayal değil. Farklı sürprizlerle karşılaşabilirsiniz.

Bu yazımda sizlere online habercilik konusundaki gözlemlerim doğrultusunda internet gazeteciliğinin gün geçtikçe daha sorunlu bir yapıya doğru gittiğine dikkat çekmeyi amaçladım. Bu alanda yatırım yapmak isteyen ve proje üretmek isteyenlere adımlarını sağlam atmalarını öneriyorum.

Türkiye'deki internet gazeteciliği hakkında yaptığım araştırmalardan genel olarak şu sonuçlara vardım:

*Haber sitelerinin içeriklerinin aynı olması

*Haberin temel özelliklerinden uzaklaşılması

*Başlıkların ve fotoğrafların özensiz seçilmesi

*Haber sitesi manşetlerinin itinasız hazırlanması

*Magazinin ve sosyal medyanın kurtarıcı olarak görülmesi

*Hala künye ve iletişim bilgileri olmayan haber sitelerinin sayısının çok olması

*Gazetecilik ile alakası olmayan kişilerce yapılması

*Kopya içerikten vazgeçilememesi

*Foto galerilerin müstehcen fotoğraflardan oluşması

*Güncellenme periyodunun seyrek olması

*Haber üretmekte yetersiz olunması

*Nitelikli personel eksikliği

*Home office şeklinde faaliyet gösterilmesi

*Köşe yazarı sayısının fazla olması

*Sloganların iddialı olması

*Haber dilinin öznellikten kurtulamaması

*Okur yorumlarının dikkate alınmaması

*Okur odaklı yayıncılıktan uzaklaşılması

*İnternet medyasındaki iletişimin zayıf olması

*İnternet medyası derneklerinin pasif olması

*İnternet haberciliği ile ilgili eğitimlerin yetersiz olması

*İnternet haberciliğinin bilgi kirliliğine çok açık bir yapıda olması

*Haber sitelerinin sosyal medyadaki içerikleri kesin doğruymuş gibi kabul etmesi





12 Haziran 2013 Çarşamba

Profesyonel blog yazısı için öneriler

Kaliteli ve özgün içerik, hem kendi bloglarınız için hem de misafir blogculukta en önemli noktalardan biri. Blogcular arasında son zamanlarda yaygınlaşan Konuk yazarlık, yazılarınızın yer aldığı blogları ya da siteleri düzenli olarak takip eden kişiler ile bağlantıya geçmenizi sağlar.

Böylece diğer ziyaretçilerin dikkatini çekebilir ve onların güvenini kazanabilirsiniz. Bu da sizin yazdığınızın yazıların daha çok okunmasına ve takip edilmesine katkı sağlar.

Okuyucuların ilgisini çekecek, çok okunacak kaliteli bir yazı yazmak tüm blogcuların en büyük amaçlarından biridir. Zaman zaman içerik üretme konusunda sıkıntılar yaşansa da kaliteli içerik üretiminin hedeflenmesi düzenli okuyucu kitlesi oluşturmada önemlidir.

Düzenli okuyucuya sahip bloglarda konu sıkıntısının çok çekileceğini düşünmüyorum. Çünkü üretilen içeriklere okurlar tarafından yapılan yorumlar, geri bildirimler yeni ve farkı konular için bir alt yapı oluşturabilir.

Bu yazımda başka bloglarda misafir olarak yer almak isteyen blog yazarlarına profesyonelce yazılar yazmaları için yardımcı olabilecek önerilerde bulunacağım.

Konu hakkında çalışın

Misafir olacağınız bloglara içerik göndermeden önce hangi konuda yazacağınızı iyi belirlemelisiniz. Konu seçerken misafir olacağınız blogun içeriği ile paralel olmasına dikkat edin. Daha sonra konunuz hakkında kapsamı araştırmalar yaparak yazınızın alt yapısını oluşturacak bilgileri toplayın. Farklı kaynaklardan beslenmek daha kaliteli yazıların ortaya çıkmasını sağlayacaktır.

Konunuzu destekleyici öğelere de yer verin


Yazım aşamasında konunuzu destekleyici bilgileri de harmanlanmanız yararlı olacaktır. Örneğin; blog yazarak para kazanmak hakkında bir yazı yazıyorsanız bu yazınızı destekleyici konulara da (Bloglar ve SEO teknikleri, Blog pazarlama, SEO uyumlu blog yazıları, SEO uyumlu makale yazımı vb.) yazınızın içinde yer vermeniz gerekir. Yazınıza konunuz ile alakalı değer katabilecek her içerik esas konunun daha iyi vurgulanmasını sağlar.

Yazı yöntemini analiz edin ve düzenleyin

Kaliteli ve okunabilir bir içerik oluşturmak için bilgi sahibi olmak tek başına yeterli değildir. Yazıyı kurgulamanız, anlam bütünlüğünün olması, düzgün bir formatta ara başlıklar altında yazılması önemlidir. Okuyucuların anlayabileceği cümleler ve kelimeler kullanmak, yazının bir solukta okunmasını sağlar. Anlam karmaşına neden olabilecek terimlerin ve kelimelerin de yazı içinde açıklamasını yapmak iyi olacaktır. Özellikle okuyucuların yararına yönelik yazı için bu bilgileri nasıl kullanılacağını bilmeniz gerekir. Yazı yazarken daha önce denemediğiniz yazma stillerini de deneyebilirsiniz.

Kontrol etmeyi unutmayın

Yazınızı misafir yazar olarak yer alacağınız bloglara ya da sitelere göndermeden önce son kontrollerini yapmanız gerekiyor. Son kontrolleri yaparken şunlara dikkat etmelisiniz:

Başlıkta yazım hatası var mı?

Başlık ile yazı uyumlu mu?

Ara başlıklar kullanıldı mı?

Ara başlıklar yazı ile uyumlu mu?

Yazının bütününde herhangi bir imla hatası var mı?

Yazınız ile birlikte yayınlanacak görsel uygun mu?

Yazınız ortalama uzunlukta mı?

Yazınızın sonunda kendinizi tanıtıcı bir kısım hazırladınız mı?

Yazı sonrası tepkileri ölçün

Yazınızı gönderdikten sonra bir kenara çekilmeyin. Yazınıza yapılan yorumları analiz edin, cevaplayın. Okur yorumları, sizin daha iyi yazılar yazabilmeniz için çok önemlidir. Yorumları cevaplardan kibar ve samimi bir dil kullanmalısınız.

Profesyonel blogcuların yaptığı gibi okuru bilgilendiren, orijinal içerikler üretmeyi odak noktanıza koyun. Orijinal içerikler okuyuculara her zaman taze fikirler verecektir. Ne kadar özgün içerik üretirseniz profesyonel yazarlığa doğru ilerlemeniz o kadar daha kolay olacaktır. Zamanla yazma konusunda daha da geliştiğinizin farkına varacaksınız.

Bloglar sosyal medyaya boyun eğmeyecek

Dünyada milyonlarca blog yazarı olmasına rağmen hala blog yazarlığı hakkında bilgi sahibi olmayan çok sayıda kişi var.

Dolayısıyla blog yazılarının ve blogların sosyal yaşama etkisi ve katkısınının çok üst seviyede olduğunu söylemek şu durumda pek mümkün değil. Blogların online iletişimin merkezine yerleşmesine kesin gözle bakılıyordu. Ancak devreye sosyal medyanın girmesi ile bu tahmin şu aşamada biraz sekteye uğradı.

Gelecekte blog yazarlığının durumu ne olur  diye soran çok sayıda blogger var. Şu aşamada bu konu ile ilgili net bir şeyler söylemek biraz zor. Ancak ben blog yazarlığınının gelecekte daha çok önemseneceğini düşünüyorum. Nitelikli, fayda sağlayıcı bilgi önem kazandıkça bloglara ilgi artacak. Günümüzde birçok şirketin eğilimi de bu yönde. Bu zamanda "içerik üretimi" son derece önemli. İçerik üretiminin bel kemiğini de blogların oluşturacağını unutmamak gerekiyor. Bu yüzden nitelikli blog yazarları ve bloglara ihtiyaç olacak.

Son yıllarda internetin yükselen yıldızı sosyal medyanın blogları unutturacağına dair söylentiler sıkça dile getirilse de ben buna pek katılmıyorum. Sosyal medya, daha çok anlık paylaşımların yapıldığı, paylaşılanların anında tüketildiği, kişileri kolaycılığa teşvik eden bir mekanizma. Bu platformlardaki bilgi kirliliği bloglardaki bilgi kirliliğine göre çok daha fazla. Milyonlarda kişi aynı anda online ve aklına gelen herşeyi bu mecralarda paylaşıyor. Bunun yarattığı kirliliği siz düşünün...

Bloglar, sosyal medyaya göre daha masum. Blog sitelerinde yer alan kaliteli içerikler internet ortamında uzun yıllar referans olarak kalıyor. Günümüzde internette herhangi bir konuda araştırma yaparken  karşımıza çıkan çoğu içeriklerin kaynağı yine bloglar. Bloglarda özenle üretilmiş içerikler keyifle okunuyor, paylaşılıyor ve tavsiye ediliyor.

Sosyal medyada bunların sağlıklı bir şekilde yapılması pek mümkün değil. Bunu Gezi Parkı olaylarında gördük. Gezi Parkı olaylarında sosyal medyanın rolü ve sosyal medyadaki bilgi kirliliği, çoğumuzu bu mecralar konusunda daha temkinli davranmaya itti. Sosyal medyanın en başından beri sosyalliğin beşiği gibi lanse edilmesi çok sıkıntıyı da beraberinde getirdi.

Sosyal medya mı bloglar mı? sorusunda tercih hakkımı her zaman bloglardan yana kullanmak istiyorum. Blog yazarlığı gerçekten keyif veren kişileri üretkenliğe teşvik eden bir uğraş. Blog yazarlığının emek, araştırma, sorgulama, bilgi edinme, gözlem gibi aşamalar ile şekillenmesi üretilenlerin daha iyi olmasını sağlıyor. Sosyal medyada sağlıklı bilgiye ulaşmak için herhangi bir araştırma ortamı yok. Başka kullanıcıların paylaştığı içerikler düşünmeden, araştırmadan direkt doğru olarak kabul ediliyor ve çılgın gibi paylaşılıyor. Bu da kişileri sosyal yapmaktan çok asosyalliğe alıştırıyor.

Gelecekte blog yazarlığı hakkında iyimser bir tablo çiziyorum. Sizin de bu konudaki düşünceleriniz, yorumlarınızı bilmek istiyorum. Yorumlarsanız sevinirim.

10 Haziran 2013 Pazartesi

Sosyal medya pazarlama için 6 öneri

Son yıllarda pazarlama alanında adından sıkça söz ettiren sosyal medya, gelecekte internetin kendisi olmaya aday. İnsanlar zamanlarının büyük çoğunluğunu burada geçiriyor ve isteklerini burada gidermeye çalışıyor. Herşeye sosyal medya üzerinden ulaşmak isteği, bu yapıların markalar tarafından daha çok önemsenmesini kaçınılmaz kılıyor.

Sosyal medyada başarılı bir kampanya süreci yönetmek, daha fazla müşteriye ulaşmak ve satışları daha çok arttırmak için çeşitli yollar deneyen markalar zaman zaman bazı hatalara düşebiliyor.

Sosyal medyaya yeni adım atacak ya da sosyal medyadan istediği verimi elde edememiş olan markalara sosyal medya pazarlama hakkında bazı önerilerde bulunmak istiyorum.

Güncel olun

Sosyal medyada güncel olmayan markaların pazarlama serüvenine sağlıklı bir şekilde devam etmesi çok zor. İnsanlar sürekli yenilik istiyor. Hareket istiyor. Artık bilgi internette akıyor ve bu duruma ayak uydurmak için güncel olmak lazım. Ayda yılda bir görünür olmak bir markanın online itibarı için büyük tehdit. Bir marka sosyal medyaya ya hiç girmeyecek ya da girdikten sonra sürekli görünür olmanın mücadelesini verecek. Markalar, "Ya hep ya hiç" felsefesini temel almalı...

İçeriğinizi paylaşılabilir kılın

Bir marka sosyal medyada ürettiği içeriği paylaşılır kılabiliyorsa başarılı olabilir. Paylaşılmayan, dikkat çekmeyen içerik, ne kadar iyi olursa olsun bir fayda sağlamayacaktır. İçeriğin paylaşılabilir olmasını sağlayacak birtakım girişimlerde bulunmak şart. Bunu sadece paylaşım ikonları koymak olarak algılamamak gerekiyor. Daha organize, özgün içerik üreten bir ekip ile içerik analizi yapılmalı ve eksik olan alanlarda içerik hazırlamaya yönenilmeli. Sosyal medyada yer aldığı halde hala bir paylaşımda bulunmamış çok sayıda marka var. Paylaşımda bulunmayan ya da başkalarının paylaşımlarını dikkate almayan bir markanın bu mecralarda amacı ne ki? Bir de bu tür markaların sosyal medyayı çok önemsiyormuş gibi tavır almalarını anlamıyorum.

Sıkıcı metinlerden kaçının

Çoğu markanın kurumsal hesaplarına bakıyorum hep sıkıcı metinlerden oluşuyor. İnsanlar artık uzun metinler ile muhatap olmak istemiyor. Kısa ve net yazılan yazıların vurucu etkisi daha fazla.  İnternetteki uzun metinleri okuyacak kadar kaç kişinin zamanı var? Devir, hızlı olma devri. Bu yüzden ilgi çekici, kısa ve anlamlı metinler üretilmeli. Sosyal medya uzmanları hedef kitle ile empati kurabilecek düzeyde olmalı. Kendilerini okurların yerine koyabilenler başarılı çalışmalara imza atabilir.

İnsanları ilgi alanlarından yakalayın

Sosyal medyadaki hedef kitlenin ne tür sitelerde, ne tür içeriklerle vakit geçirdiğini analiz etmek çok önemli. Müşterilerilere ulaşabilmek için onların nerede vakit geçirdiklerini ve ne ile uğraştırdıklarını tespit edebilmek için genelde hep anket gibi araştırma yollarına başvurulsa da ben bunu sağlıklı bulmuyorum. Kaçımız anket doldurmak için vakit harcıyoruz ki? Bazen bir şıkkı tıklamak bile işkence gibi geliyor. İnsanların canını sıkacak uygulamalar artık terk edilmeli. Birebir iletişim, ya da topluluk iletişimi yöntemleri denenebilir. Bu yöntemler, sadık müşteri kitlesinin oluşması açısından verimli olabilir. Önemsendiğini hisseden insan markanıza daha yakın davranacaktır. Unutmayın, "Tatlı dil, yılanı deliğinden çıkarır."

Rakip analizinde alternatif üreti

Sosyal  medyada rakiplerinizin neler yaptığını kontrol etmeniz sizin için yeniden bir yol haritası oluşturmanıza büyük katkı sağlayacaktır. Rakiplerinizi kontrol ederken onların sadece paylaşımlarına odaklanmamalısınız. Onları takip eden kitleyi de takibe alın ve o kitleyi kendi safınıza çekebilecek girişimlerde bulunun. Rakibinizin paylaşımlarını kontrol ederken kullanılan ifade diline, yazım tarzına, iletileri cevaplama sürelerine, sosyal medyada hangi zamanlarda aktif olduğuna dikkat etmeniz karşı ataklar geliştirmeniz için önemli. Rakibiniz sosyal medyada o an online değilken sizin online olmanız bile avantaj sağlayabilir.

Kendi reklamınızı yapmayın

Markanızın sosyal medya hesabında kurumsal sitenizin içinde ürünler ve promosyonlar dışında ilgi çekiçi başka konularda içerikler sunabilirsiniz. Örneğin; kurumunuzla ilgili haberlerinizi, başarı hikayelerinizi, gelen mesajları paylaşın, anketler hazırlayın, şirket etkinliklerinden fotoğraflar koyun. Sosyal medya kullanımının size neler kattığını anlatan paylaşımlarda bulunun. Sizi tercih eden ya da edecek olan kişilerin kazanımlarından bahsedin. Sosyal medyayı sadece 1 cümle yazı ve link paylaşımı olarak algılamayın.



6 Haziran 2013 Perşembe

Müşteri ilişkileri yönetiminde hızlı çözüm önemli

Günümüzün giderek zorlaşan rekabet ortamında müşteri ilişkilerini verimli ve etkili bir şekilde yönetmek büyük önem kazanıyor. Müşteri ilişkileri yönetiminde markaların en çok dikkat ettiği nokta müşteri edinme oranını artırmak ve mevcut müşteri kayıplarını azaltmak.

Müşteri ilişkileri yönetimi noktasında hızlı müdahale sıkıntılar yaşayan markalar ciddi anlamda müşteri kaybı yaşayabiliyor. Bir ürün ya da hizmet satın aldıktan sonraki aşama olan satış sonrası destek bu zamanda çok önemli.

Müşteriler, öncelikle, satın aldıkları ürünü sorunsuz kullanmak istiyor. Periyodik kontrol yapılması gerekmeyen ürünlerde, televizyon, su ısıtıcısı gibi, müşterilerin en çok aradıkları, satın aldıkları ürünü biçilen ömür süresince sorunsuz kullanılabilmek.

Müşterilerin en çok önem verdikleri ikinci bir konu ise, ürünle ilgili şikayetleri en kısa sürede aktarabilecekleri bir ilgili bulabilmek. Kullanıcının şikayetinin dinlenmesi, kendisine açıklayıcı bilgi verilmesi, çoğu zaman müşteri ile iyi ilişkilerin sürdürülmesine yardımcı oluyor. Kullanıcının bu ihtiyacının farkında olan firmalar, müşterilerin dilek ve ihtiyaçlarını aktarabilecekleri, gerektiğinde 24 saat hizmet veren telefon hatları açıyorlar.

Müşteri ilişkileri yönetiminde belli bir standart yakalamış olan markalar ile tüketiciler arasında bir bağ oluşuyor. Şikayetlerinin kısa sürede çözüldüğünü gören tüketiciler daha sonraki ürün tercihlerinde de aynı markaya yöneliyor.

 Satış sonrası destek konusunda bir örnek

Satış sonrası destek konusuna başarılı bir örnek olarak ankastre ürünler üreten Silverline markasını örnek verebilirim. Geçen gün ankastre ocağımızda bir arıza meydana geldi. Hızlı bir şekilde çözülmesi gerekiyordu. Silverline anskastre danışma hattını aradım. Genelde yetkili servisler iş durumuna göre bir gün sonra geliyorlar. Telefonu açan personele durumu izah ittim ve gün içinde çözülmesi gerektiğini bildirdim.

Telefonu kapattıktan çok kısa bir süre sonra bana geri dönüş yaptılar ve ikamet ettiğiniz yere en yakın servisi yönlendirdik dediler. Servisten arkadaşlar geldi sorunu çözdü ve rahat bir nefes aldık. Telefondaki samimi tonlama, çözüm yollarının sunulması kadar müşterileri memnun edici bir şey var mı?

Keşke tüm markalar böyle etkili bir müşteri ilişkileri yönetimi uygulayabilse... Hala birçok marka bu konuda çok ciddi sıkıntılar yaşıyor. Müşteriyi memnun edemeyen, müşteri ilişkileri için bir birim oluşturmayan markaların geleceği parlak değil.

Bir marka; işleri iyi gitmiyorsa, müşteri ilişkileri istenen düzeyde değilse, satışta sorunlar yaşanıyorsa müşteri ilişkileri yönetimi konusunda yapıcı adımlar atmak zorunda.

Markaların satış sonrası hizmet kapsamında sundukları temel çözümler

*Yardım Masası
  
*Çağrı ve Şikayet Yönetimi

*Sosyal medyada müşteri ilişkileri yönetimi

*Bloglar aracılığı ile müşteri ilişkileri yönetimi

*Saha Hizmetleri Otomasyonu ve Mobil Çözümler
  
*Satış Sonrası Hizmetler Analitik

*Ürün satışı sonrası mennuniyet analizi




Ya akıllı telefon, sosyal medya ve internet olmasaydı?

Türkiye günlerdir Gezi Parkı eylemlerini, olaylarını konuşuyor. Taksim'deki Gezi Parkı’nın Asker Ocağı Caddesi’ne bakan duvarın 3 metrelik kısmı, Taksim Yayalaştırma Projesi kapsamında yıkıldı. Bazı ağaçlar da yerinden söküldü.

Bu olaylar dahilinde Taksim Dayanışma Grubu eyleme başladı, 40-50 kişilik grup çadır kurup parkta sabahladı. Gün geçtikçe eylemler daha da büyüdü ve Taksim dışındaki yerlerde de sürdü.

Olayların geniş bir kitleye yayılmasında sosyal medya aktif bir rol oynadı. Özellikle Twitter üzerinden anlık olarak paylaşılan içerikler, kısa sürede çok sayıda kişiye ulaştı.Twitter'da çeşitli etiketler (hashtag) her gün Türkiye Gündemi'nde yer aldı. Akıllı telefonlarına sarılanlar, ana akım medyadan daha hızlı bir şekilde bölgede yaşanan gelişmeleri aktardı. Ana akım medyanın yaşanan olaylar karşısındaki tutumu, sosyal medyaya karşı geride kalması birçok kişinin tepkisini çekti. Hatta medya kuruluşları önünde de protestolar yapıldı.

Gezi Parkı olayları kapsamında herkesin yaşanan olaylar ile ilgili birtakım içerikleri paylaşması, güvenilirlik sorununu da beraberinde getirdi. Sosyal medyada birtakım illegal oluşumların paylaştığı asılsız içerikler, yaşanan bilgi kirliliğini hızla arttırdı. Vatandaşlar sosyal medya üzerinde hangi içeriklerin doğru, hangilerinin provakasyona yönelik olduğunu anlamakta çoğu zaman zorlandı.

Sosyal medya kavramı öne çıkmaya başladığından beri zararları hep gündem konusu oldu. Şu günlerde de konuşulmaya devam ediyor. Kontrolsüz ve özdenetimsiz yayılan bilgi, ciddi tehlikeleri ve provakatif girişimleri de beraberinde getiriyor.

Akıllı telefon kullanımı bu kadar yaygın olmasaydı Gezi Parkı olayları bu kadar geniş bir kitleye yayılır mıydı? Son zamanlarda en çok merak ettiğim soru bu. Akıllı telefonlar ile birlikte mobil internetin yoğun kullanılması olayların bu denli etkili olmasında büyük rol oynadı.

Peki internet olmasaydı, sosyal medya siteleri olmasaydı, akıllı telefonlar olmasaydı Gezi Parkı olayları kaç gün ya da kaç saat sürerdi? Belki birçok medya kuruluşunda haber kuşağını doldurmak için kullanılan rutin bir haber olacaktı.

Sosyal medyanın, mobil teknolojilerin kitleleri meydanlara dökme gücünü hafife almamak gerekiyor. Gelecekte mobil teknolojilerin, birtakım kitlesel eylemlerin gerçekleştirilmesinde aktif bir rol oynamaya devam edeceğini düşünüyorum.





Taksim Gezi Parkı'nın tarihi

Taksim Gezi Parkı'nın geçmişi hakkında bilgiye sahip olmayanlarımız olabilir. Son 10 gündür yaşanan olaylara yoğunlaştığımız için Gezi Parkı'nın tarihi geri planda kaldı.

Kısaca bilgi vermek gerekirse Gezi Parkı'nın bulunduğu yerde 1806 yılında Halil Paşa Topçu Kışlası adıyla Osmanlı, Rus ve Hint mimarisinden izler taşıyan ihtişamlı bir topçu kışlası yapılmış. Kışla binası o dönem pek çok savaş görmüş. Özellikle, 31 Mart Olayları'ndan (1909) sonra önemli hasarlar aldı ve onarım için beklemiş.

Beyoğlu'nun giderek Şişli yönüne doğru gelişmesiyle işlevini kaybetmeye başlayan Taksim Kışlası, 1922 yılında içindeki alanın düzenlenmesiyle Taksim Stadı adıyla stadyuma çevrilmiş. Türkiye Milli Futbol Takımı ilk resmi futbol maçını Romanya ile, Gezi Parkı'nın bugün bulunduğu, bu statta 26 Ekim 1923'de oynanmış ve maç 2-2 berabere bitmiş.

Şehircilik uzmanı Henri Prost imar planını hazırlarken, Dolmabahçe'den Nişantaşı'na yükselen Kadırgalar Vadisi'ni (Harbiye Kongre Vadisi) büyük bir park haline getirme planı dahilinde, Taksim Gezisi'ni de yetkililere önermiş.

Mimari ve tarihi açıdan önemine rağmen kışla, 1940 yılında dönemin İstanbul Valisi Lütfi Kırdar tarafından, Henri Prost'un hazırladığı imar planı çerçevesinde istimlak edilerek yıktırılmasından sonra, İstanbul'un Cumhuriyet döneminde yapılan ilk parkı olmuş.